Geçen yazıda Bodrum’un sorunlarına farklı bir bakış atmış, herhangi bir sorunun adını koymamış, çözümün anahtarı olarak ise “insan kaynağını” göstermiştik.
Hatta bu insan kaynağının nasıl olması gerektiğine yönelik de iddialı fikirler öne sürmüştük.
Ne sorunların adını koymuştuk, ne de çözüm getirebileceklerine inandığımız niteliklere sahip insanlardan isim vererek bahsetmiştik.
Sorunlara bakalım ve öncelikle en önemli iki sorunu ele alalım; Su ve Yol…
Su:
Bodrum’un su sorunu iki aşamalı tanımlanabilir. 1) Kente yeterli su verebilecek rezervler sınırlıdır. 2) Olan rezervlerden verilen su kamunun kullanımından ziyade patlaklar yoluyla heba olmakta, milletin hem tepkisini çekmekte hem de yerel yönetimle dalga geçmesine neden olmaktadır.
Su sorununu geçen yazımızdaki “sorunları tanımlama” ölçütüne göre değerlendirirsek, bu sorunun “Global bir iklim krizi sonucu oluşan kuraklık nedenine dayanmaktadır” dersek yanlış olmaz. Elbette bunun üzerine çarpık kentleşme, yoğun göç alma dolayısıyla nüfusun hızlı artışı ile oluşan altyapı sorunlarından biri de su sorunudur diyebiliriz.
Ne dersek diyelim, Bodrum ciddi bir su sorunu ile karşı karşıyadır ve bunun; a) Merkezi otoriteye bağlı kurumun (DSİ) çözüme yaklaşımı (yeni bir su rezervi yaratma – baraj) ile orta dönemde çözümlenebileceği, b) Yerel yönetimlerin kuyular açma (deniz suyu karışma riskini göze alıp), ya da deniz suyundan içilir/kullanılır su elde etme yoluyla arz yetersizliğini kısa dönemde “kısmen” karşılama yolları olabilir.
Su sorununun bir diğer nedeni “boru patlaklarını” değerlendirirsek 2020 yılı boyunca 1780 kere su patlağı olduğu, sadece o yıl 4,5 milyon metreküp suyun boşa aktığı, hatta bir borunun üç kere patlayarak gırgır konusu olduğunu yerel medyadan öğrendim.
İşte şimdi geçen yazımızdaki “insan kaynağının” önemine parmak basmamız gerektiğini görüyoruz. Birileri Bodrum Su İletim hatlarının yapılması için diğer birilerine talimat ve tahsisat vermiş, onlar ise çürük, çarık, ucuz, yetersiz borularla bu işi uydur kaldır (argo oldu biraz) yapmış. İşi verenler de kifayetsiz oldukları için onlar da herhangi bir denetime gerek görmemiş ve 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde koskoca bir turizm merkezine döşenen boruların günde ortalama beşinin çeşitli yerlerde patladığına şahit olmuşuz ve hala da oluyoruz. (en son 21 Ekim’de patlayıp yolun çöktüğüne dair görselli haberler vardı)
Yerel haber siteleri artık bunu şu şekilde verir hale geldiler;
“Bir Bodrum Klasiği: Su Borusu Patladı” ( 7 Nisan 2024 – BHM)
Bu konu sadece yerel basına değil tüm ülkedeki görsel ve yazılı basında da haber olabilmekte, gırgır geçilecek bir konu haline gelmektedir.
Sonuca dönersek tekrar, boru patlamaları sorununun halli o boruları döşeyen kurumun başındaki bu günkü yöneticileridir. Ellerinden geleni yapmakta olduklarına dair birçok yerden bilgi aldım. Dilerim her patlağı tamir etmektense daha kalıcı bir proje geliştirirler, finansmanını bulurlar, doğru düzgün işlerini yaparlar ve sorunu çözerler.
Gelelim “Deniz Suyundan İçme ve Kullanma Suyu” elde etme işine. Bugün için baktığımızda Suudi Arabistan’dan İspanya’ya, BAE’nden İsrail’e, ABD’den Şili’ye birçok ülke deniz suyundan kullanma suyu elde etme tesislerine sahip. Burada en iyi örnek herhalde Kuveyt olabilir. Su ihtiyacının yüzde 90’ını deniz suyundan karşılamakta.
Yakın ve orta dönem için bu sorunun çözümü olabilir. Bu arada İspanya’nın turizme dönük sahil kentlerinde bu çözüme turistin yoğun olduğu, yani talebin çok yükseldiği zamanlarda başvurduğunu da hatırlatalım.
Sahi, bu kentte sorunların çözümü için çaba harcayan Bodrum Kent Konseyi Su Çalışma Gurubu var, herhalde onlar da bu sorunun çözümü için çalışıyorlardır.
Ben bu işlerden anlamam. Mühendis değilim. Bu öneriler uygun mu, değil mi, yapılabilir mi, bilemem ancak gerekirse proje yönetimine destek veririm. O da emekli halimle!
Önemli olan bu konuyla ilgili ehil insanların işe el atmasıdır. Yani sorun yine gelir “insan kaynağı”na dayanır. Belki Bodrum su sorunundan tam olarak kurtulamaz ama bir sorunun ehil insanlarla nasıl çözüm yoluna girebileceğini görür. Önemli olan o ehil insanların ortaya çıkıp işi sahiplenmesidir.
Elbette mevcut kent yöneticilerinin önderliğinde ve desteğiyle.
Bu hafta “Yol” sorununa yerim kalmadı, onu da haftaya görüşelim. Keza o konuda çılgın projelerim var…
