Sözüm meclisten içeri…
Siyaset, dışarıdan bakıldığında bir rekabet alanı gibi görünse de aslında insan karakterinin en görünür olduğu büyük bir sahnedir. Bu sahnede kimi zaman sözler unutulur, kimi zaman ilkeler buharlaşır, kimi zaman da insan ilişkileri güç zehirlenmesinin gölgesinde yıpranır. Siyasetçilerin de çok iyi bildiği fakat her dönemde yeniden yaşanan temel gerçek budur.
Adaylık kapısı açıldığında ortaya çıkan özgüven, çoğu kez sağlıklı bir özgüven değildir; kerameti kendinde görenlerin özgüvenidir. Yola çıktığı arkadaşlarını bir anda arkada bırakanlar, gerçek gücün bireysel kabiliyetten değil, uzun yılların emeğinden, bağlılığından ve vefasından geldiğini unuturlar.
Oysa siyasetin kadim hafızasında yazılı bir kural vardır:
Yol arkadaşını unutan, yolda mutlaka sınanır.
Bu sınavın sonucunda “eyvah” diyenlerin, dün “eyvallah” dediklerini hatırlaması da kaçınılmazdır; fakat çoğu zaman artık çok geç kalınmıştır.
CHP kurultayında açıklanan PM listesi, bu gerçeğin güncel bir yansıması oldu. Birkaç oyla kıl payı seçilen kimi isimlerin, seçilme sürecine odaklanan delegelerin emeğine, desteğine ve vefasına sırt dönmesi; siyasetin en eski hatasının bugün hâlâ diri olduğunu gösteriyor.
Seçilmenin sağladığı meşruiyet yeni destekçiler bulmayı elbette mümkün kılar; ancak aynı anda eski yol arkadaşlarını görmezden gelmek, siyasetin nabzını tutamamak demektir. Çünkü oyu veren delege değişmedi. Ana gövde değişmedi. Tercih eden irade değişmedi. Değişen yalnızca koltuğun üzerinde oturanların davranışları oldu.
Ve ne yazık ki bazıları, kendilerini belli noktalara taşıyan insanların hassasiyetlerine dokunabilecek ne varsa hepsini yaptılar. Sonra kaybedince “şartlar böyle gelişti”, “dengeler değişti” gibi açıklamalarla durumun sorumluluğunu hafifletmeye çalıştılar.
Oysa sorulması gereken soru basittir:
Ne değişti?
Cevabı ise daha da basittir:
Kendileri.
Siyaset uzun bir maratondur; bu maratonu koşanların ayakta kalmasını sağlayan şey makam değil, vefa duygusudur. Gücün geçici olduğunu, makamların bir gün mutlaka el değiştirdiğini ve geride kalan tek şeyin insan ilişkileri olduğunu anlamayanlar, yolun sonunda kaçınılmaz bir yalnızlığa varırlar.
Velhasıl…
İyiliğin, vefanın ve emeğe saygının kazandığı bir düzen, er ya da geç kendini gösterir.
Kötülüğün, vefasızlığın ve nankörlüğün kaybettiği gün ise hiç uzak değildir.
Bu kural yalnızca siyasetin değil, hayatın bütün mecralarının değişmez yasasıdır.
Ve gün gelir, illâ ki tecelli eder.
