Akbelen’de devrilen ağaçların sesi, yalnızca toprağa değil, geleceğe çakılan bir çığlıktı. O gün kulaklarını kapatanlar, bugün musluklarından akan susuzlukla yüzleşiyor. Bizim mücadelemiz bir ormanın gövdesi için değil; Bodrum’un suyunu, Muğla’nın yaşam damarlarını, çocuklarımızın yarınlarını korumak içindi. Şimdi o damarların kuruduğunu hep birlikte görüyoruz.
Biz oradaydık. Çınarın kökünden sökülürken çıkardığı çatırtıyı iliklerimize kadar hissederek ağladık. Kadınlar, yaşlılar, gençler coplanırken, biber gazı solurken; “başka işin gücün mü yok” diyenler sahillerde güneşleniyordu. Oysa biz biliyorduk: her devrilen ağaç, bir gün musluktan eksilen damla olacaktı.
Bugün elimizi yüzümüzü yıkayacak su bulamıyorsak, bu yalnızca iklimin değil; göz göre göre yok edilen ormanların, yeraltı havzalarının intikamıdır. Akbelen’in feryadı musluklara ulaştı. O gün deliydik, bugün haklıyız. Şimdi aynaya bakma zamanı.
O gün bize deli diyenler, bugün tanker kuyruğunda bekliyor. O gün “başka işin gücün mü yok” diye küçümseyenler, bugün sabah kahvesini bile kaynamış suyla içemiyor. O gün biber gazını izlemekle yetinenler, bugün musluklarından damlayan suya hayretle bakıyor. Feryadın haklılığını ispatlamak için daha fazla kanıta gerek var mı?
Çünkü mesele yalnızca Akbelen değildi. Orman yok olduğunda, toprağın altındaki su yolları da kesildi. Termik santrallerin soğutma sistemine yönlendirilen milyonlarca ton su, halkın evine ulaşmadı. Maden ocakları derinlere indikçe, akiferler parçalandı, kuyular kurudu. Bilim insanları yıllardır uyarıyordu: bu tahribat geri dönmez. Bugün yaşadığımız gerçek, işte o bilimsel verilerin doğrulanmasıdır.
Ve bu mesele siyasetin çok ötesindedir. AK Partili de susuz, CHP’li de susuz, MHP’li de susuz. Susuzluğun kimliği, ideolojisi yoktur. Su hepimizin yaşam hakkıdır. O gün Akbelen’de verilen mücadele de işte bu yüzden halk için, insanlık için, gelecek içindi.
Şimdi yapılması gereken bellidir: Zararın neresinden dönülse kârdır. Ormanları, yeraltı sularını, tarım alanlarını korumak için geç olmadan ortak bir irade göstermeliyiz. Termik santrallerin su kullanımını denetlemeli, maden sahalarının genişlemesine izin vermemeli, yerel yönetimlerle birlikte alternatif su kaynaklarını planlamalıyız.
Bugün aynaya bakın. Kendinize sorun: “Ben o gün neredeydim? Şimdi ne yapıyorum?” Çünkü çocuklarımıza susuz bir toprak bırakmak kader değil, tercih olur. O tercihi değiştirmek hâlâ elimizde.
