Ortadoğu’da atılan her füze, Türkiye’de bir benzin pompasında zam olarak yankılanıyor. İsrail ve İran arasında alevlenen çatışma, artık yalnızca diplomatik değil, doğrudan ekonomik bir yıkımın habercisi. Brent petrolün varil fiyatı kısa sürede yüzde 10’un üzerinde artarken, Türkiye’deki akaryakıt istasyonları yeni zam dalgalarına hazırlanıyor. Dünya daha önce bu filmi izledi. 1973’te Arap-İsrail Savaşı, petrol ambargosunu; 1990’da Saddam’ın Kuveyt’i işgali ise varil fiyatlarını ikiye katlayan bir paniği beraberinde getirmişti. Şimdi de benzer bir kriz kapıda. İran, dünyanın en büyük petrol ihracatçılarından biri. Eğer bu savaş büyür, Hürmüz Boğazı kapanma riskiyle karşılaşırsa; fiyatlar yalnızca artmakla kalmaz, dünyanın enerji dengesi altüst olur. Türkiye, bu fırtınanın tam ortasında. Dövize endeksli enerji faturaları, hali hazırda yüksek olan enflasyonu daha da körükleyecek. Pompadaki 2 liralık zam, sadece arabaya değil, mutfağa da yansıyacak. Çünkü lojistikten tarıma, fabrikadan market rafına kadar her şeyin temelinde enerji yatıyor. Uzmanlar bu artışların geçici olmadığını söylüyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporlarına göre, siyasi belirsizlik ve savaş tehdidi sürdükçe petrol fiyatları istikrara kavuşmayacak. Bu da yeni zamların sadece gün meselesi olduğunu gösteriyor. Sarp ve Irmak gibi zam dalgaları, arka arkaya vuracak. Halk, depoyu dolduramadan yeni zamla uyanacak. Pompa fiyatı, artık sadece bir ekonomik gösterge değil; savaşın, kaosun ve yönsüzlüğün tabelası haline geliyor. Türkiye bu süreçte ancak yerli enerji kaynaklarını çeşitlendirerek, tasarrufu artırarak ve stratejik enerji stoğu oluşturarak bu şoklara karşı ayakta kalabilir. Aksi halde depoya değil, geleceğe zam gelir.