Volkan İLGÜZ
Köşe Yazarı
Volkan İLGÜZ
 

BİR ADADAN SESSİZCE VAZGEÇİYORUZ!

Bazı kayıplar haritada görünmez ama tarihte derin iz bırakır. Türkiye’nin güney ucunda, Antalya’nın Kaş ilçesinin tam karşısında, yalnızca 2 kilometre ötede bir ada var: Meis. Yunanistan’ın Kastellorizo adını verdiği bu küçücük kara parçası, bugün Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki en stratejik kayıplarından birine dönüşüyor. Ne top atışı var, ne bayrak indiriliyor. Ama orada egemenliğimiz, deniz yetkimiz ve diplomatik ağırlığımız sessizce siliniyor. Meis Adası’nın yüzölçümü yalnızca 9,2 kilometrekare. Ama Yunanistan bu adaya dayanarak 40 bin kilometrekarelik bir Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmeye çalışıyor. Türkiye’nin kıta sahanlığını ve deniz yetki alanını büyük ölçüde daraltan bu iddia, uluslararası hukuk açısından son derece tartışmalı. Zira Meis, Yunanistan anakarasına yaklaşık 600 kilometre, Türkiye’nin Kaş kıyılarına ise yalnızca 2 kilometre mesafede. Kıyımıza bu kadar yakın bir adanın, Akdeniz’in kaderini belirlemesine sessiz kalmak, egemenlikten yavaş yavaş vazgeçmek anlamına geliyor. Türkiye 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf değil. Çünkü bu sözleşme, küçük adalara da kıta sahanlığı ve MEB hakkı tanıyor. Türkiye’nin itirazı bu noktada haklı; zira Meis gibi küçücük bir adanın, 40 bin kilometrekarelik bir deniz alanı oluşturması hakkaniyete ve orantılılık ilkesine aykırıdır. Ama haklı olmak tek başına yetmiyor. Haklılığını dünya kamuoyuna anlatamayan bir ülke, sahada değilse masada da kaybeder. Kayıp sadece haritada değil, askeri denge ve diplomatik mücadelede de yaşanıyor. 1947 Paris Antlaşması’na göre Meis ve Oniki Ada silahsızlandırılmış statüde olmalıydı. Ancak Yunanistan bu hükme aykırı olarak Meis’e askeri sevkiyat yaptı. 2020’de adaya Yunan özel kuvvetleri çıkarıldı. Sahil güvenlik faaliyetleri yoğunlaştırıldı. Ada adım adım bir ileri karakola çevrildi. Türkiye bu askeri hareketliliğe itiraz etti ama mesele uluslararası kamuoyuna güçlü bir şekilde taşınamadı. Sessizlik yalnızca devlet katında değil, toplum katında da hâkim. Meis Adası, halkın çoğunluğunca neredeyse bilinmiyor. Televizyonlarda yok, mecliste sınırlı konuşuluyor, gazetelerde haber değeri dahi bulamıyor. Oysa bu ada, Mavi Vatan’ın en hassas kırılma noktasıdır. Orada yaşanan kayıp, Türkiye’nin sadece deniz yetkilerinin değil, uluslararası görünürlüğünün de daralmasıdır. Bu durumun daha da vahimi, Akdeniz’in batı ucunda NATO ve ABD üslerinin yoğunlaşmasıdır. Dedeağaç’tan Girit’e, oradan Meis’in tam karşısındaki bölgelere kadar bir askeri hat örülüyor. Türkiye’nin güvenlik kuşağı daralıyor ama bu durum yalnızca diplomatik notalarla geçiştiriliyor. Sahadaki boşluklar, politik metinlerle değil, stratejik vizyonla doldurulur. Peki ne yapılmalı? Türkiye derhal Meis’in silahlandırılmasının Paris Antlaşması’na aykırı olduğunu delilleriyle birlikte Birleşmiş Milletler’e taşımak zorundadır. Bu durum yalnızca Türkiye’nin değil, antlaşmalara taraf tüm devletlerin güvenliğini ilgilendirir. Uluslararası hukuk devreye sokulmalı, kamu diplomasisi çalıştırılmalı, Meis örneği üzerinden adalara tanınan yetkilerin tartışmalı doğası gündeme getirilmelidir. Aynı zamanda Türkiye, yeni diplomatik mutabakatlarla deniz yetki alanlarını yeniden tanımlamalıdır. Libya ile yapılan anlaşma bu anlamda bir modeldir. İsrail, Mısır ve bölgedeki diğer aktörlerle çok taraflı deniz diplomasisi geliştirilmelidir. Çünkü diplomasi yalnızca kriz çözmek için değil, sınır çizmek ve hak korumak içindir. Ve belki de en önemlisi: Biz yurttaşlar olarak susmamalıyız. Bu bir ada meselesi değil. Bu bir egemenlik meselesi. Bu bir varoluş sınavı. Meis Adası’nın adı küçük olabilir ama üzerindeki mücadele büyüktür. Kaş’ın 2 kilometre karşısında atılan her adım, Ankara’nın ne kadar sessiz kaldığını gösteriyor. Bu sessizlik büyürse, yarın yalnızca denizi değil; söz hakkımızı, diplomatik dirayetimizi ve tarihi sorumluluğumuzu da yitiririz. Bir adada sessizce vazgeçiyoruz. Ve haritadan bir satır daha eksiliyor. Ama asıl kayıp, farkına varmadığımızda başlıyor. 
Ekleme Tarihi: 09 Haziran 2025 -Pazartesi

BİR ADADAN SESSİZCE VAZGEÇİYORUZ!

Bazı kayıplar haritada görünmez ama tarihte derin iz bırakır. Türkiye’nin güney ucunda, Antalya’nın Kaş ilçesinin tam karşısında, yalnızca 2 kilometre ötede bir ada var: Meis. Yunanistan’ın Kastellorizo adını verdiği bu küçücük kara parçası, bugün Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki en stratejik kayıplarından birine dönüşüyor. Ne top atışı var, ne bayrak indiriliyor. Ama orada egemenliğimiz, deniz yetkimiz ve diplomatik ağırlığımız sessizce siliniyor.

Meis Adası’nın yüzölçümü yalnızca 9,2 kilometrekare. Ama Yunanistan bu adaya dayanarak 40 bin kilometrekarelik bir Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmeye çalışıyor. Türkiye’nin kıta sahanlığını ve deniz yetki alanını büyük ölçüde daraltan bu iddia, uluslararası hukuk açısından son derece tartışmalı. Zira Meis, Yunanistan anakarasına yaklaşık 600 kilometre, Türkiye’nin Kaş kıyılarına ise yalnızca 2 kilometre mesafede. Kıyımıza bu kadar yakın bir adanın, Akdeniz’in kaderini belirlemesine sessiz kalmak, egemenlikten yavaş yavaş vazgeçmek anlamına geliyor.

Türkiye 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf değil. Çünkü bu sözleşme, küçük adalara da kıta sahanlığı ve MEB hakkı tanıyor. Türkiye’nin itirazı bu noktada haklı; zira Meis gibi küçücük bir adanın, 40 bin kilometrekarelik bir deniz alanı oluşturması hakkaniyete ve orantılılık ilkesine aykırıdır. Ama haklı olmak tek başına yetmiyor. Haklılığını dünya kamuoyuna anlatamayan bir ülke, sahada değilse masada da kaybeder.

Kayıp sadece haritada değil, askeri denge ve diplomatik mücadelede de yaşanıyor. 1947 Paris Antlaşması’na göre Meis ve Oniki Ada silahsızlandırılmış statüde olmalıydı. Ancak Yunanistan bu hükme aykırı olarak Meis’e askeri sevkiyat yaptı. 2020’de adaya Yunan özel kuvvetleri çıkarıldı. Sahil güvenlik faaliyetleri yoğunlaştırıldı. Ada adım adım bir ileri karakola çevrildi. Türkiye bu askeri hareketliliğe itiraz etti ama mesele uluslararası kamuoyuna güçlü bir şekilde taşınamadı.

Sessizlik yalnızca devlet katında değil, toplum katında da hâkim. Meis Adası, halkın çoğunluğunca neredeyse bilinmiyor. Televizyonlarda yok, mecliste sınırlı konuşuluyor, gazetelerde haber değeri dahi bulamıyor. Oysa bu ada, Mavi Vatan’ın en hassas kırılma noktasıdır. Orada yaşanan kayıp, Türkiye’nin sadece deniz yetkilerinin değil, uluslararası görünürlüğünün de daralmasıdır.

Bu durumun daha da vahimi, Akdeniz’in batı ucunda NATO ve ABD üslerinin yoğunlaşmasıdır. Dedeağaç’tan Girit’e, oradan Meis’in tam karşısındaki bölgelere kadar bir askeri hat örülüyor. Türkiye’nin güvenlik kuşağı daralıyor ama bu durum yalnızca diplomatik notalarla geçiştiriliyor. Sahadaki boşluklar, politik metinlerle değil, stratejik vizyonla doldurulur.

Peki ne yapılmalı?

Türkiye derhal Meis’in silahlandırılmasının Paris Antlaşması’na aykırı olduğunu delilleriyle birlikte Birleşmiş Milletler’e taşımak zorundadır. Bu durum yalnızca Türkiye’nin değil, antlaşmalara taraf tüm devletlerin güvenliğini ilgilendirir. Uluslararası hukuk devreye sokulmalı, kamu diplomasisi çalıştırılmalı, Meis örneği üzerinden adalara tanınan yetkilerin tartışmalı doğası gündeme getirilmelidir.

Aynı zamanda Türkiye, yeni diplomatik mutabakatlarla deniz yetki alanlarını yeniden tanımlamalıdır. Libya ile yapılan anlaşma bu anlamda bir modeldir. İsrail, Mısır ve bölgedeki diğer aktörlerle çok taraflı deniz diplomasisi geliştirilmelidir. Çünkü diplomasi yalnızca kriz çözmek için değil, sınır çizmek ve hak korumak içindir.

Ve belki de en önemlisi: Biz yurttaşlar olarak susmamalıyız.

Bu bir ada meselesi değil.

Bu bir egemenlik meselesi.

Bu bir varoluş sınavı.

Meis Adası’nın adı küçük olabilir ama üzerindeki mücadele büyüktür. Kaş’ın 2 kilometre karşısında atılan her adım, Ankara’nın ne kadar sessiz kaldığını gösteriyor. Bu sessizlik büyürse, yarın yalnızca denizi değil; söz hakkımızı, diplomatik dirayetimizi ve tarihi sorumluluğumuzu da yitiririz.

Bir adada sessizce vazgeçiyoruz.

Ve haritadan bir satır daha eksiliyor.

Ama asıl kayıp, farkına varmadığımızda başlıyor. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberbodrum.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.