Bodrum’un Tavşanburnu’nda olanları duyunca “yok artık” dedim. ÇED raporu almadan, ruhsat tabelasını asmadan koskoca inşaata başlanmış. Yetmedi, devletin imar yoluna demir kapılar dikilmiş, halkın denize ulaşımı engellenmiş. Hani buralar bizim ortak malımızdı?
Geçen gün çevreci dostum Ayhan Karahan ve gazeteci ustam Yaşar Anter bölgeye gidiyor. Amaç belli: Vatandaşın şikayetini yerinde görmek, doğadaki tahribatı belgelemek. İşçiler, şantiye şefleri yolu kesiyor. Telefon gasp ediliyor, arabanın önü taşla kütükle kapatılıyor. Resmen rehin alma!
Burada bir parantez açayım; Yaşar Anter benim 23 yıllık ustam. Gazeteciliğe başladığım ilk günlerden beri yanımda oldu. Benden saklamadı, bilgisini paylaştı, yol gösterdi. Bu mesleğe dair öğrendiğim pek çok şeyi ondan aldım. O yüzden yaşadıklarına en az kendi başıma gelmiş gibi öfkeliyim.
Bodrum Belediye Başkanı Tamer Mandalinci çıktı, “15 Ekim’e kadar inşaat yasağı var, tutanak tutturacağım” dedi. Yetkililer de yolun resmî imar yolu olduğunu açıkladı. Peki kardeşim, imar yolunu şirket nasıl kapatıyor? Hangi hakla?
Ayhan Karahan’ın dediği gibi: “Damat Ferit Paşa bile yapmadı bunu.” Vatandaşın yolunu kapatmak ne demek? Telefonu gasp etmek ne demek? Gazeteciyi, çevre aktivistini yoldan çevirmek ne demek?
Burası Bodrum. Hepimizin nefes aldığı, çocuklarımızı denize götürdüğü, turistiyle, köylüsüyle ortak yaşadığı topraklar. Hiç kimse bu toprakları babasının çiftliği gibi göremez.
Benim çağrım net: Bu hukuksuzluklar görmezden gelinmesin. Basının, çevrecilerin, halkın sesi kısılmaya çalışılmasın. Çünkü biz susarsak, yarın çocuklarımızın nefes alacağı orman, yüz yüze bakacağı deniz kalmaz.
